İzlemedim Derseniz Çok Şey Kaçıracağınız 10 Film

Phil Connors, bir hava durumu sunucusudur. Kamera önünde, Phil oldukça samimi ve eğlenceli bir kişilik sergilemektedir. Bu özellikleri, izleyiciler tarafından sevilmesini sağlıyor. Ancak, kameralar kapandığında Phil’in tavırları tamamen değişiyor; kibirli ve kendini beğenmiş birine dönüşüyor. Bir gün, hiç de hoşlanmadığı bir görevle karşılaşır. Phil, kırsal bir kasabaya gidip Groundhog Day etkinliklerine katılmak zorundadır. Bu kasabanın sakinleri, Phil’in alışık olduğu yaşam tarzından oldukça uzaktır ve bu durum onu rahatsız etmektedir. Phil, bu kasabada geçirdiği süre boyunca, yerel halkın yaşam tarzı ve alışkanlıklarıyla başa çıkmak zorunda kalır. Onların basit ve samimi yaşamları, Phil’in kibirli tavırlarıyla çelişmektedir. Kasaba halkı, Phil’in soğuk ve mesafeli tavırlarını anlamakta zorlanırken, Phil de onların sıcaklığı ve samimiyeti karşısında gıcık olmaktan kendini alamaz. Peki, Phil bu zorlu durumla nasıl başa çıkacak?

Amerika'daki iç savaşlar, tam anlamıyla sona ermiş gibi görünmemektedir. Teğmen Dunbar, iç savaşın ardından güney Dakota'da bir sınır karakoluna atanır. Bu karakolda, Dunbar tuhaf bir olayla karşılaşır; sürekli olarak karakola gelen bir kurt vardır. Zamanla bu kurda alışan Teğmen, onunla dostluk kurar. Bu durum, karakola yakın bir bölgede yaşayan Sioux kabilesinin dikkatini çeker. Kabilenin üyeleri, Teğmen Dunbar’a "kurtlarla dans eden adam" unvanını verirler. Ayrıca, burada geçirdiği zamanla birlikte Teğmen’in düşünceleri de değişmeye başlar.

Yıl 1757’dir. İngilizler ile Fransızlar arasında bir savaş sürmektedir. Bu çatışmanın temel nedeni, her iki tarafın da Amerikan kolonileri üzerindeki kontrolü elde etme isteğidir. Savaş, üç yıl önce başlamış olup, hala devam etmektedir. Mohikan Chingachgook, Amerikan kolonilerinde yaşayan Kızılderililerden biridir. Chingachgook’un bir oğlu vardır; adı Hawkeye. Bir gün, düşmanları olmasına rağmen, Hawkeye, pusuya düşen İngilizleri kurtarır. Kurtardığı grup içinde, Cora Munro adında son derece güzel bir kadın da bulunmaktadır. İngilizler, Hawkeye’dan kendilerine rehberlik etmesini talep ederler; aksi takdirde ormanda yeniden tuzağa düşme riskiyle karşı karşıya kalacaklardır. Hawkeye, bu isteği kabul eder ve gruba katılır.

Dr. Malcolm Sayer, bir doktor olmasına rağmen, diğer meslektaşlarından farklı bir karaktere sahiptir. Onu ayıran en belirgin özellik, insanlarla iletişim kurma isteksizliğidir. Bu durumun temel nedenlerinden biri, Dr. Malcolm'un kariyerinin büyük bir kısmını laboratuvar ortamında geçirmiş olması ve burada kendi bilimsel araştırmalarına odaklanmış olmasıdır. Bir gün, bir hastaneye başvurduğunda, personel eksikliği çeken hastane, çaresizlik içinde Dr. Sayer’i kabul etmek zorunda kalır. Peki, Dr. Malcolm Sayer bu yeni hastane ortamına ayak uydurabilecek mi? Yoksa alıştığı laboratuvar ortamına geri dönmeyi mi tercih edecek? Hastanedeki diğer çalışanlar ve hastalar, bu alışılmadık kişiliğe nasıl bir tepki verecekler? Bu sorular, Dr. Sayer’in hastanedeki yolculuğunun nasıl şekilleneceğini merakla bekleyen bir gizem oluşturuyor.

Film, izleyiciyi gerçek bir yaşam öyküsüne davet ediyor. Bir ailenin dinamiklerine tanıklık ediyoruz. Ailede iki erkek kardeş bulunuyor. Bu kardeşlerin aileleri, duygularını ifade etme konusunda pek de istekli değiller. Ailenin babası, katı kurallara sahip bir din adamı olarak öne çıkıyor. Babaları, her balık avına çocuklarını da götürmesine rağmen, kardeşler onunla derin bir bağ kurmayı başaramıyorlar. Hatta her iki kardeşin de hayali, bulundukları yerden ayrılıp kendi hayatlarını kurmak. Bir gün, cesaretlerini toplayan çocuklar, babalarına karşı durmaya karar verirler. Bu cesur adım sonucunda Norman, uzak bir üniversiteye gitme fırsatı bulur. Ancak Paul’un hayatı, pek de iç açıcı bir şekilde gelişmez.

2. Dünya Savaşı'nın çalkantılı günlerinde, İtalya kendi stratejik planlarını devreye sokmaya karar verir. Savaşın getirdiği zorluklara rağmen, İtalyan komutanları Ege Denizi'nde yer alan bir adayı ele geçirme hedefiyle bir grup asker gönderir. Bu askeri birlik, sayıca fazla olmamakla birlikte, adayı kontrol altına almayı ve burada kalıcı bir varlık oluşturmayı amaçlamaktadır. Ancak, İtalyan askerleri adaya ulaştıklarında, bekledikleri düşman kuvvetleriyle karşılaşmazlar. Aksine, ada adeta ıssız bir yer gibidir. Askerler, bu durum karşısında şaşkınlık yaşarlar. Düşmanla karşılaşmayı beklerken, adanın sessizliği ve boşluğu onları hayrete düşürmüştür. Ancak, bu beklenmedik durum karşısında çaresiz kalmış olsalar da, adanın sunduğu huzuru değerlendirmeye karar verirler. Askerler, savaşın gergin atmosferinden uzaklaşarak, adanın keyfini çıkarmaya başlarlar. Bu beklenmedik durum, onlara hem bir dinlenme fırsatı hem de savaşın getirdiği stresin bir nebze olsun hafiflemesi için bir alan sunar.

Jeffrey Lebowski'nin herkes tarafından bilinen bir lakabı vardır: Dude. Bir gün, Jeffrey'nin evine iki gangster girer ve onu dövmeye başlar. Bu gangsterler, Jeffrey Lebowski'nden borcunu ödemesini talep ederler. Ancak Jeffrey, bu durumu anlamakta zorlanır. Sonunda, mahallede kendisiyle aynı isme sahip başka bir Lebowski'nin yaşadığını fark eder. Bu durum, gangsterlerin evini kirletmelerine karşı oldukça öfkeli olan diğer Lebowski için bir sorun haline gelir. Jeffrey, diğer Lebowski'nin evine giderek, evinin hasarını tazmin etmesini istemeyi düşünür. Ancak, Jeffrey bu ziyaretten beklediğinden çok daha fazlasını alır. Artık Jeffrey'nin elinde yeni bir iş fırsatı vardır. Peki, bu yeni iş tam olarak nedir?

90’lı yıllara döndüğümüz bu yapımda, liseye yeni adım atan Charlie’nin hikayesini takip ediyoruz. Bir roman uyarlaması olan bu eser, Charlie’nin duygusal ve bir o kadar da utangaç bir genç olarak karşımıza çıkmasını sağlıyor. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir çocuk gibi görünen Charlie, içsel olarak bazı derin yaralar taşımaktadır. En yakın arkadaşı Michael’ın intiharı, Charlie’nin daha da içine kapanmasına neden olmuştur. Bu süreçte, Charlie’nin yeni İngilizce öğretmeni, ona okuması için çeşitli kitaplar verir. Öğretmen, bu kitapların Charlie’nin hayatına yeniden bir anlam katabileceğini ve onu daha sosyal bir birey haline getirebileceğini ummaktadır. Charlie, bu yeni edebi yolculukla birlikte kendini keşfetme ve hayata yeniden bağlanma fırsatı bulacaktır.

İki farklı şehirde, iki ayrı ülkede, birbirinden bağımsız olarak iki kız çocuğu dünyaya gelir. Bu kızlardan biri Fransa'da, diğeri ise Polonya'da doğmuştur. İki kızın yaşamları, adeta birbirinin kopyası gibi ilerler. Ancak, ilginç bir durum vardır ki, bu kızların hiçbir ortak noktası yoktur. Aileleri, akrabaları ve geçmişleri tamamen farklıdır. Yine de, kızların birçok özelliği birbirine son derece benzemektedir. Zaman geçtikçe, bu kızların hayatları 20 yılı geride bırakır. Her biri solak olarak doğmuş ve büyümüştür. İlgi alanları, hobileri ve zevkleri neredeyse tamamen örtüşmektedir. Hatta, her ikisinin de son derece etkileyici ve güzel sesleri vardır. Bu durum, onların benzerliklerini daha da ilginç hale getirir.

Sinema tarihine damgasını vuran ve birçok Oscar adaylığına sahip olan bu film, izleyiciler üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Andy, zeki bir bankacı olarak hayatına devam etmektedir. Ancak bir gün, kendisini aldatan eşini ve onun sevgilisini öldürme suçlamasıyla karşı karşıya kalır ve müebbet hapis cezasına çarptırılır. Andy, bu suçlamaları kesinlikle reddetse de mahkeme onun aleyhine karar verir. Sonuç olarak, Andy Shawshank hapishanesine gönderilir. Bu hapishane, gerçekten de korkunç bir yerdir. Andy hapishaneye girdiği andan itibaren birçok zorlukla yüzleşmek zorunda kalır. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen, inancını ve yaşam arzusunu kaybetmez. Zamanla, hapishane hayatına uyum sağlamaya başlar ve çevresindeki insanlarla ilişkilerini geliştirmeye çalışır. Andy’nin bu süreçteki azmi ve kararlılığı, onun karakterinin en belirgin özelliklerinden biri haline gelir.