Hayatınızda Bir Kere Olsun İzlemeniz Gereken Epik Savaş Filmleri

1941 yılında Ruslarla yaşanan bir çatışmanın ardından, Finlandiyalı askerler, Ruslarla başa baş bir mücadele yürütse de bazı birlikler için durum pek de iç açıcı değildir. 1941'de başlayan ve 1944 yılına kadar süren bu savaşta, her biri genç yaşta olan bir grup asker, Ruslara karşı bir makineli tüfeğin başında savaşmakla görevlendirilmiştir. Ancak üç yıl boyunca süren bu çatışma esnasında zaman zaman yalnız kalan bu makineli tüfek birliği, tüm zorluklara rağmen Ruslara karşı mücadelesini sürdürecektir.

II. Dünya Savaşı’nın sonlarına yaklaşırken, yenilmez olarak görülen Adolf Hitler’in Almanya’sının başkenti işgal altına alınmıştır. Berlin’in düşmesi ve Nazilerin giderek zayıflaması, bu durumu kabullenemeyen Hitler için büyük bir yıkım olmuştur. Yenilgiyi asla kabul etmeyen Hitler, gelecekte derin izler bırakacak bir karar alarak, kısa süre önce evlendiği eşi Eva Braun ile birlikte, Almanya’nın çöküşünü izlemek yerine kendi sonunu kendi elleriyle hazırlayacak ve intihar edecektir.

1999 yılında bazı Rus askeri birlikleri, Kosova'daki Slatina havaalanını ele geçirip, takviye güçlerin gelene kadar bu stratejik noktayı kontrol altında tutmakla görevlendirilmiştir. Ancak, bu önemli bölgeye ilgi duyan tek güç Rus birlikleri değildir. Arnavutlar ve NATO da bu havaalanını ele geçirmek için harekete geçmiştir. Rus birliği, bu kritik noktayı korumaya çalışırken, aynı zamanda bölgeyi işgal etmeye çalışan bir grup teröristle şiddetli bir çatışmaya girecek ve bu sırada birliğin komutanı Andrei Shatalov'un kız arkadaşı teröristler tarafından rehin alınacaktır.

Tarihin en etkileyici kahramanlık hikayelerinden birini ele alan bu yapım, 1945 yılında gerçekleşen Iwo Jima Muharebesi'ni merkezine alıyor. Yüz on bin Amerikan askerinin gerçekleştirdiği çıkarma operasyonu, Iwo Jima adasında gerçekleşiyor. Görünüşte savunulması imkansız bir yer olan bu ada, Japonların bu muharebe sırasında her şeyin mümkün olduğunu kanıtlayacakları bir sahne haline geliyor. Yalnızca yirmi bin askerle, adayı ele geçirmeye çalışan Amerikan ordusuna karşı direnen Japonlar, sonunda adayı kaybedecek olsalar da ardında unutulmaz bir kahramanlık hikayesi bırakacaklar. Bu muharebe, sadece askeri bir çatışma olmanın ötesinde, cesaret ve fedakarlıkla dolu bir destanı da beraberinde getiriyor. Japon askerleri, sayıca üstün olan düşmanlarına karşı gösterdikleri direnişle, savaşın seyrini değiştiren bir irade sergiliyorlar. Iwo Jima, bu kahramanlık öyküsünün sahnesi olurken, aynı zamanda savaşın acımasız yüzünü de gözler önüne seriyor. Her iki tarafın da büyük kayıplar verdiği bu çatışma, tarihin sayfalarına kazınan bir mücadele olarak anılacak. Sonuç olarak, Iwo Jima Muharebesi, sadece bir askeri zafer ya da yenilgi değil, aynı zamanda insan ruhunun dayanıklılığının ve cesaretinin bir sembolü olarak hafızalarda yer edecek. Japonların gösterdiği direniş, tarih boyunca hatırlanacak bir kahramanlık hikayesi olarak kalacak ve bu muharebe, savaşın getirdiği yıkımın yanı sıra, insanlığın en derin duygularını da ortaya koyacak.

Kore Savaşı'nın ardından yıllar geçtikten sonra, bir gün eski bir savaş alanında gerçekleştirilen bir kazı çalışması, Jin Tae Lee'yi geçmişteki acı dolu anılarıyla yeniden yüzleştirmiştir. Kazıdan çıkarılan eşyalar, yıllar önce kaybettiği ağabeyini hatırlatırken, Jin Tae Lee'nin zihninde savaş öncesi günlerdeki hayatı canlanır. O zamanlar ağabeyiyle birlikte ayakkabı tamirciliği yaparak, kendi küçük dünyasında mutlu bir yaşam sürdürmekteydi. Ancak, Kuzey Kore ile Güney Kore arasında patlak veren savaş, her şeyin altüst olmasına yol açmıştır. Bu kazı çalışması, Jin Tae Lee için sadece geçmişin izlerini değil, aynı zamanda kayıplarının ağırlığını da yeniden gün yüzüne çıkarmıştır. Savaşın getirdiği yıkım, onun hayatındaki sevinçleri ve umutları silip süpürmüştür. Geçmişteki huzurlu günleri hatırlarken, savaşın acımasız yüzüyle bir kez daha karşılaşmak zorunda kalmıştır. Bu durum, onun içsel bir hesaplaşma yaşamasına neden olurken, geçmişin izlerini silmek için verdiği mücadeleyi de gözler önüne sermektedir.

Hayata her daim neşeyle bakan bir adam olan Guido, yıllar önce ilk bakışta aşık olduğu öğretmen Dora ile evlenmiş ve bu aşkından bir erkek çocuk sahibi olmuştur. Ailesiyle birlikte geçirdiği huzurlu ve mutlu yıllar, her ne kadar sevgi dolu olsa da, Guido’nun bu sakin yaşamı, Almanların Yahudileri sistematik bir şekilde toplama sürecine almasıyla tehdit altına girmiştir. Bir gün, oğlu ile birlikte bir toplama kampına götürülen Guido’nun en büyük arzusu, bu korkunç ortamda bile oğluna korku hissettirmemektir. Her şeyin ne kadar zorlaştığını bilmesine rağmen, oğlu için bu karanlık yerde bile umut ve neşe yaratmaya çalışacaktır.

Henüz 27 yaşında, geleceği parlak bir piyanist olan Wladyslaw Szpilman, Polonya’nın en tanınmış piyanistlerinden biri olarak kariyerine devam ederken, II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte kendisini zorlu bir hayatta kalma mücadelesinin içinde bulmuştur. Bu dönemde, diğer Yahudiler gibi, Wladyslaw da büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalmış ve yeteneği sayesinde zaman zaman, bu acıları yaratan insanların önünde performans sergilemek zorunda kalmıştır. Ancak bir gün, beklenmedik bir şekilde, bu zalimlerin arasından Wladyslaw’ı kurtaracak bir kişi çıkacak ve bu olay, genç piyanistin hayatında yeni ve zorlu bir dönemin başlangıcını simgeleyecekti. Wladyslaw Szpilman, savaşın getirdiği korku ve belirsizlik içinde, müziğin gücünü kullanarak hayatta kalmaya çalışırken, aynı zamanda insanlığın karanlık yüzüyle de yüzleşmek zorunda kalmıştır. Zaman zaman, yeteneği sayesinde, acımasız bir ortamda bile müziğiyle insanları bir araya getirmeyi başarmıştır. Ancak bu durum, onun için bir kurtuluş değil, daha çok bir tuzak haline gelmiştir. Zira, her performansında, hayatını tehlikeye atarak, düşmanlarının gözünde bir hedef haline gelmiştir. Sonunda, Wladyslaw’ın hayatını değiştirecek o beklenmedik kurtarıcı, kaosun ortasında belirecek ve ona yeni bir umut ışığı sunacaktır. Bu olay, genç piyanistin yaşamında sadece bir kurtuluş değil, aynı zamanda zorlu bir mücadele döneminin de başlangıcını işaret edecektir. Wladyslaw, bu yeni dönemde, hem müziğiyle hem de iradesiyle hayatta kalma mücadelesini sürdürmek zorunda kalacaktır.

Kafkasya, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi savaşın acımasız yüzüyle karşı karşıya kalmıştır. Bu kanlı çatışmanın getirebileceği sonuçların farkında olan Kafkasya halkı, yavaş yavaş Estonya’ya doğru yola çıkmaya başlamıştır. Ancak, doğup büyüdükleri toprakları terk etmeye gönüllü olmayan iki yaşlı adam, ülkelerinden kaçmayı başaramamışlardır. Hayatlarını kurtarma arzusu içinde olsalar da, maddi sıkıntılar nedeniyle göç etme imkanı bulamayan bu iki adamdan biri marangozluk yaparak, diğeri ise bahçesindeki mandalinaları satarak gerekli parayı kazanmaya çalışsa da; artık her şey için çok geç kalmışlardır.

Kongo Virunga Milli Parkı, dünya üzerindeki biyoçeşitliliğin en zengin olduğu alanlardan biri olarak, birbirinden ilginç hayvan türlerine ev sahipliği yapmaktadır. Ancak bir gün, M23 isimli silahlı isyancı gruplar, bu eşsiz doğal alanı ele geçirmek amacıyla parkı tehdit etmeye başlamıştır. Parkı korumak için yıllardır mücadele eden cesur korucu ekibi, hayvanların güvenliği için gerekirse hayatlarını feda etmeye hazır bir şekilde bu isyancılara karşı durmaktadır. Bu gergin ortamda, bölgede belgesel çekimi gerçekleştiren bir film ekibi de bulunmaktadır. İçlerinde bir doğa koruma uzmanı, geçmişte çocuk asker olarak yaşamış bir birey ve yetim kalmış gorillere bakan bir bakıcı yer almaktadır. Bu ekip, çatışmanın ortasında kalarak hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kalacaktır.

II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte, ülkedeki tüm gençler gibi James Ryan da vatanını savunmak için cepheye gitme kararı almıştır. James Ryan’ın annesi, savaşta kaybettiği üç oğlunun acısıyla başa çıkmayı başarmış olsa da, geriye kalan tek oğlunun da savaşın kurbanı olmaması için her gün Tanrı’ya dua etmektedir. Amerikan Ordusu, James Ryan’ın annesinin bu dileğini yerine getirmek amacıyla her yerde bu genç askeri aramaya koyulsa da, bu zorlu arayışın kendilerini tehlikeye atacağından henüz habersizdirler.