En Çok İzlenen Esrarengiz Kadın Filmleri

Film, Arjantinli orta sınıf bir kadın olan Vero'nun, birine ya da bir şeye çarptıktan sonra hayatının nasıl yavaş yavaş kontrolden çıktığını konu alıyor. Vero, araba kullanırken dikkatini cep telefonuna vermesiyle her şeyi değiştiren bir olayla karşılaşır. Telefonuna ulaşmak için yukarıya bakarken, aracı bir nesneye çarpar. Vero'nun kafası karışmış gibi görünse de, filmin başında tanıdığımız Vero'dan farklı bir tutum sergilediği için bu durumun etkisi büyüktür. Neredeyse hiç konuşmayan Vero, konuştuğunda ise genellikle anlamsız ya da aşırı derin ifadeler kullanmaktadır. Film, Vero'nun yaşadığı bu talihsiz olayın ardından hayatının nasıl altüst olduğunu ve bu süreçteki içsel çatışmalarını gözler önüne seriyor. Olayın ardından, Vero'nun ruh hali giderek karmaşıklaşır ve çevresindeki dünyayla olan bağlantısı zayıflar. Bu durum, onun karakterinin derinliklerine inmemizi sağlarken, izleyiciyi de Vero'nun yaşadığı bu karmaşık duygusal yolculuğa ortak eder. Vero'nun yaşadığı bu dönüşüm, izleyicilere hayatın ne kadar kırılgan ve öngörülemez olabileceğini hatırlatıyor.

Kaçak bir Ukraynalı kadın olan Irena, Kuzey İtalya'da şık bir apartman dairesinde iş bulmaya karar verir ve merdivenleri temizlemeye başlar. Bu işi, dairede yaşayan ailenin hizmetçisi olarak çalışmak amacıyla yapmaktadır. Irena, Thea'nın ailesiyle birlikte yaşayan dadı Gina ile dostluk kurar. Ancak, bir gün bebek bakıcısı Gina'nın bir kaza sonucu düştüğünde yaralanmasıyla, Irena onun yerine geçmek zorunda kalır. Geriye dönüş sahneleri aracılığıyla izleyiciler, Irena'nın hem fiziksel hem de psikolojik olarak istismar edildiğini öğrenir. Ayrıca, Irena'nın doğum sırasında evlat edinilmek üzere satılacak dokuz çocuğu dünyaya getirmeye zorlandığı da ortaya çıkar. Bu trajik geçmiş, onun yaşadığı zorlukların ve acıların derinliğini gözler önüne serer.

Amerikalı yazar Tom Ricks, eski eşiyle birlikte yaşayan küçük kızına daha yakın olabilmek amacıyla Paris'e gelir. Boşanmasının, görünüşte iyileşmiş olan akıl sağlığı sorunlarıyla bağlantılı olduğu ortaya çıkar. Tamamen maddi sıkıntılar içinde olan Tom, yerel bir mafya liderinin işlettiği eski bir pansiyonun gece bekçisi olarak bir iş kabul eder. Görevi, bodrum katındaki ofiste zil çaldığında bir düğmeye basmaktan ibarettir. Gecelerin huzurunun, yeni romanına odaklanmasına yardımcı olacağını ummaktadır. Tom'un hayatı, ilginç kurallara sahip gizemli ve zarif bir dul olan Margit ile bir ilişkiye başlamasıyla daha heyecanlı bir hal alır. Bu yeni aşk, onun günlerini renklendirirken, aynı zamanda yazma sürecine de farklı bir boyut kazandırır.

Carl Mørck, kışkırtıcı bir baskı sonrası soğuk vaka birimi Q bölümüne atanır. Bir intihar vakası, onun dikkatini çeker. Araştırmaları, Merete Lynnggard adında geleceği parlak bir politikacının aslında kaçırıldığını ortaya çıkarır. Mørck, bu durum karşısında tedirgin olur ve soruşturmayı bırakması yönünde uyarılır; ancak o ve yardımcısı Esad, durumu araştırmaya devam eder. İkili, olayı derinlemesine incelemeye çalışırken İsveç polisiyle sorunlar yaşar ve tutuklanırlar. Fakat bu durum, onların soruşturmalarına devam etmelerini engellemez. Yapılan araştırmalar sonucunda, Larsa adında intikam peşinde koşan bir şefin Lynnggard'ı bir basınç odasında hapsettiği anlaşılır. Carl ve Esad, basınç odasının yerini tespit eder ve Lynnggard'ı kurtarmak için harekete geçerler. Zamanla yarışırken, ölmekte olan Lynnggard'ı kurtarmayı başarır ve Larsa'yı yakalayarak adalete teslim ederler.

İlk filmin olaylarının üzerinden otuz yıl geçtikten sonra, London Blitz sırasında Eve Parkins, bazı öğrencileri ve okul müdürü Jean Hogg ile birlikte onları uzak bir kırsal kasaba olan Crythin Gifford'a tahliye eder. Bir tren yolculuğu sırasında Eva, Crythin Gifford yakınlarındaki bir havaalanında görev yapan cesur RAF pilotu Harry Burnstow ile tanışır. Neredeyse tamamen terkedilmiş bir kasabaya adım atan Eva, deli Jacob ile karşılaşır ve ondan kaçar. Eva ve Jean, kaldıkları bataklıkta yer alan izole bir malikanede, Eel Marsh House'da konaklarlar. Ancak, başka bir seçenekleri kalmamıştır.

1850'li yıllarda Nelly Ternan, ünlü İngiliz yazar Charles Dickens'ın ilgisini çeken yetenekleri sınırlı bir aktrist olarak öne çıkmaktadır. Eşi Catherine'den sıkılan Charles, annesi Bayan Frances Ternan'ın desteğiyle eğitimli Nelly'yi sevgilisi olarak yanına alır. Bu durum, bir zamanlar çok az kadının tadını çıkarabileceği bir yaşam sunan edebiyat dehasıyla karmaşık bir ilişkiyi beraberinde getirir. Ancak Nelly, Charles’ın duygusal istismarına ve onun sırrını koruma konusundaki kararlılığına karşı isyan etmektedir. Bu çatışma içinde Nelly, hayatındaki rolü sorgulamak zorunda kalır ve ödediği bedelin buna değip değmeyeceğine karar vermek durumundadır.

Maria Altmann, Anschluss dönemini, Nazi birliklerinin Viyana'ya girmesini, Yahudi topluluğuna yönelik zulmü ve Yahudi ailelerin Naziler tarafından yağmalanmasını hatırlıyor. Altmann ve ailesi Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçma çabası içindedir. Altmann ve eşi bu kaçışı başarıyla gerçekleştirirken, ailesini Viyana'da geride bırakmak zorunda kalır. Şu an Los Angeles'ta yaşayan yaşlı bir dul olan Altmann, kız kardeşinin cenaze törenine katılır. 1940'ların sonlarına ait olan kız kardeşine ait mektuplar, Bloch-Bauer ailesinin özgürlük arayışında geride bıraktıkları ve Naziler tarafından çalınan sanat eserlerini geri kazanma çabalarını gün yüzüne çıkarır.

Güçlü bir genç kadın, bir taşra lorduyla evlidir. Oğlunun öğretmene duyduğu hisler, karşılıksız bir aşka dönüşen karmaşık bir ilişki ağına dönüşür. Zengin bir toprak sahibi olan Natalia, orta yaşlarına yaklaşırken karşı cinse olan ilgisinin azaldığını dile getirir ve evlatlık kızı Vera'nın, onun gençliğine olan kıskançlığını giderek daha fazla hissetmeye başlar. Natalia, oğluna öğretmenlik yapması için 21 yaşındaki öğrenci Alexei'yi işe aldığında, Alexei de Vera gibi ona hemen aşık olur. Ancak Alexei'nin sevgisini kazanmak için mücadele eden iki kadın arasında şiddetli bir rekabet başlar.

Maskeli bir saldırgan, Michèle Leblanc'ı evinde hedef alarak ona tecavüz eder. Ardından, izlerini silip normal yaşamına devam eder. Başarılı bir video oyun şirketinin CEO'su olan Michèle, erkek çalışanları arasında dönüşümlü olarak deli ya da ona aşık olan bir figürdür. Arkadaşı ve iş ortağı Anna'nın eşi Roberto ile gizli bir ilişkisi vardır ve evli komşusu Patrick ile de flört etmektedir. Michèle, hamile olan kız arkadaşı Josie'yi şiddetle döven oğlu Vincent'tan uzaklaşma ihtiyacı hisseder. Annesi Irène ile narsisizm ve genç erkeklerle olan ilişkileri nedeniyle gergin bir ilişki içindedir. Ayrıca, şartlı tahliye duruşması yaklaşan kötü şöhretli bir toplu katilin kızı olarak da bir yük taşımaktadır.

1864 yılında, Amerikan İç Savaşı'nın üzerinden üç yıl geçmişken, Bayan Martha Farnsworth'un yönettiği Genç Kadınlar Semineri, Virginia'da, İspanyol yosunlarıyla kaplı bir malikanede hâlâ bir anne, bir öğretmen ve beş öğrenciden oluşan küçük bir aileyi barındırmaktadır. Ancak, genç bir öğrenci, yaralı bir asker kaçağı olan Lance Onbaşı John McBurney'i ölüm tehlikesiyle karşı karşıya bulduğunda, müdür, onun yaralarını iyileştirmek için yanına almayı tercih ettiğinde, zaten hassas olan denge bozulur. İstenmeyen bu misafir, ıssız bir yatılı okulda yaşayan kadınlar arasında giderek artan bir cinsel gerilim yaratmaya başlar. Bayan Farnsworth'un liderliğindeki bu küçük topluluk, McBurney'nin gelişiyle birlikte beklenmedik bir karmaşaya sürüklenir. Okulun sakinleri, bu yaralı askerin varlığıyla birlikte, hem koruma içgüdüleri hem de cinsel çekim arasında gidip gelen karmaşık duygularla yüzleşmek zorunda kalır. McBurney'nin varlığı, kadınların hayatında bir dönüm noktası olurken, aynı zamanda aralarındaki ilişkileri de derinleştirir ve karmaşıklaştırır. Sonuç olarak, bu ıssız yatılı okul, bir yandan koruma ve şefkat arayışında olan kadınlar, diğer yandan ise aralarına katılan bu gizemli ve tehlikeli adamla birlikte, cinsel gerilim ve duygusal çatışmaların merkezine dönüşür. McBurney'nin gelişi, hem bireysel hem de toplumsal dinamikleri sarsarak, her bir karakterin içsel çatışmalarını gün yüzüne çıkarır.