Duygusal Seyahat Filmleri

II. Dünya Savaşı döneminde, Heinrich Harrer Avusturya'da yaşamaktadır. Ancak savaşın getirdiği zorluklar nedeniyle ülkesini terk ederek Himalayalar'a doğru yola çıkar. Heinrich, Tibet yakınlarında yeni bir yaşam kurar ve burada huzurlu bir hayat sürmektedir. Fakat aklında, henüz yüzünü görmediği çocuğu vardır. Himalayalar'da, Heinrich, genç yaşta olan kutsal lider Dalai Lama ile tanışma fırsatı bulur. Bu karşılaşma, onun hayatında önemli bir dönüm noktası olur. Ancak Heinrich, sadece bu tarihi buluşma ile sınırlı kalmaz; aynı zamanda Tibet halkının Çin'in baskı ve zulmüne maruz kaldığını da gözleriyle görme şansını elde eder.

Louise, Arkansas'ta yaşayan bir genç kızdır. Louise, mevcut ilişkisinden ve erkek arkadaşından artık bıkmış durumdadır. Thelma ise evli bir kadındır ve kocasıyla birlikte oldukça monoton bir yaşam sürmektedir. Bir gün, Louise, arkadaşı Thelma'yı ikna ederek onunla birlikte bir maceraya atılmaya karar verir. İkili, kimseye hesap vermeden arabaya atlayarak bilinmeyen bir yolculuğa çıkarlar. Peki, bu yolculuk iki genç kadını nereye götürecek?

Richard, hayatını sıradan bir şekilde sürdürmekte ve bu durumdan giderek daha fazla bıkmaktadır. Farklı bir deneyim arayışına girmiştir ve nihayetinde Tayland’a gitmeye karar verir. Bu yolculuk, ona yeni bir macera ve bir amaç bulma fırsatı sunacaktır. Bangkok’ta bulunduğu süre zarfında, otelde Etienne ve Francoise adında bir çiftle tanışır. Bu karşılaşma, Richard’ın hayatında yeni bir sayfa açma isteğini daha da pekiştirir. Richard, oteldeki tanışmalarının ardından Daffy adında yaşlı bir gezginle karşılaşır. Daffy, Richard’a gizli bir adanın varlığından bahseder ve bu bilgi, Richard’ın içindeki macera arzusunu alevlendirir. Daffy’nin anlattıkları, Richard’ın hayalindeki macerayı bulma yolunda bir kapı aralar. Artık Richard, aradığı heyecanı ve anlamı bulmak için yola çıkmaya hazırdır.

Walter, oldukça tanınmış bir dergi olan Life'ta portföy yöneticisi olarak görev yapmaktadır. Hayatı, sıradan bir rutinle şekillenmiştir; işten eve, evden işe gidip gelmekten ibarettir. Ancak bu monoton yaşamında, dikkat çekici bir durum olarak, yeni işe başlayan Cheryl’a karşı beslediği bir aşk bulunmaktadır. Walter, Cheryl’a olan hislerini ifade etmekte zorlanmakta; çünkü kendisini onun yanında yetersiz hissetmektedir. Bu nedenle, bir türlü Cheryl’a duygularını açma cesaretini bulamaz.

1977 yılı, Avustralya'nın geniş ve zorlu topraklarında genç bir kadın olan Robyn Davidson'un hikayesinin başlangıcını işaret ediyor. Robyn, Alice Springs'ten başlayarak Batı Avustralya'ya uzanan devasa bir çölü geçmeyi hedefliyor. Bu çöl, tam olarak 2700 kilometre uzunluğunda ve Robyn bu zorlu yolculukta yalnızca köpeği ve dört deve ile yola çıkmayı planlıyor. Okyanusa ulaşma çabası, ona hem fiziksel hem de ruhsal olarak büyük bir meydan okuma sunacak. Robyn’in bu uzun ve zorlu yolculuğu sırasında karşılaşacağı zorluklar, ona hayatın anlamı ve doğanın gücü hakkında derin dersler verecek. Çölün sert koşulları, yalnızlık ve dayanıklılık gibi kavramlarla yüzleşmesine neden olacak. Her adımda, hem içsel hem de dışsal engellerle mücadele ederken, Robyn’in karakteri ve kararlılığı sınanacak. Bu yolculuk, sadece bir fiziksel geçiş değil, aynı zamanda kişisel bir keşif yolculuğu olacak. Robyn, bu serüven boyunca karşılaştığı zorluklar ve güzellikler sayesinde kendini yeniden keşfedecek. Doğanın sunduğu muazzam manzaralar, ona hayatta kalmanın ve özgürlüğün ne demek olduğunu hatırlatacak. Yolculuğu, yalnızca bir hedefe ulaşma çabası değil, aynı zamanda kendisiyle barışma ve içsel huzuru bulma yolunda atılan bir adım haline gelecek. Bu deneyim, Robyn’in hayatında kalıcı izler bırakacak ve ona yeni bir perspektif kazandıracak.

Cheryl son zamanlarda zorlu bir dönemden geçiyor olabilir. Bu durumu düzeltmek ve eski neşesine kavuşmak için bir şeyler yapma kararı alır. Bir süre düşündükten sonra, kendisine iyi geleceğine inandığı bir plan bulur: 1100 millik bir yürüyüş gerçekleştirmek. Bu yolculuk sırasında Cheryl, kendisiyle ilgili önemli bir keşif yapma fırsatı bulacaktır. Yürüyüş boyunca, Cheryl’in aklında sürekli olarak hayatındaki sorunlar ve karmaşık durumlar dolaşır. Bu süreç, onun içsel bir yolculuğa çıkmasına ve yaşadığı zorlukları daha derinlemesine anlamasına olanak tanır. Her adımda, geçmişteki olaylar ve duygusal yükler yeniden canlanır ve Cheryl, bu düşüncelerle yüzleşmek zorunda kalır.

Passepartout, Lau Xing’in köyünden çalınan kutsal bir nesneyi geri götürmek amacıyla Çin’e doğru yola çıkmaktadır. Bu zorlu yolculukta ona Phielas Fogg eşlik etmektedir. Phielas Fogg, bir mucit olarak tanınmakta, ancak mucitlik kariyerini bir bahis üzerine geride bırakmıştır. Bu bahis, Phielas’ın tüm dünyayı 80 günde dolaşabileceği iddiasını içermektedir. Peki, böyle bir seyahat gerçekten mümkün mü? Yolculuk, Passepartout ve Phielas Fogg için birçok engel ve macera barındırmaktadır. İkili, farklı kültürler ve zorluklarla karşılaşarak, hedeflerine ulaşmak için çaba sarf etmektedir. Phielas Fogg’un bilimsel dehası ve Passepartout’un cesareti, bu yolculuğun her aşamasında onlara yardımcı olmaktadır. Ancak zamanla yarıştıkları için, her anın önemi büyüktür. Bu macera, sadece bir nesneyi geri getirmekten ibaret değildir; aynı zamanda dostluk, cesaret ve azim üzerine de bir hikaye sunmaktadır. Phielas Fogg’un kararlılığı ve Passepartout’un sadakati, onları hedeflerine bir adım daha yaklaştırmaktadır. Ancak, tüm bu zorluklar karşısında, 80 günde dünyayı dolaşmanın gerçekten mümkün olup olmadığını görmek için zamanla yarışmaları gerekecektir.