Canı Sıkılanlara Birbirinden Efsane Türk Komedi Filmleri

Hababam Sınıfı'nın akranları, iş hayatına atılmış ve sorumluluklarını üstlenmişken, Hababam Sınıfı öğrencilerinin durmaksızın sürdürdükleri yaramazlıklar artık katlanılmaz bir hale gelmiştir. Okul müdürü Deli Bedri, bu duruma bir çözüm bulmak amacıyla Hababam Sınıfı'nı askere göndermeye karar vermiştir. Ancak askere giden öğrencilerin başına gelenler, beklenmedik bir şekilde kontrolden çıkmıştır. Askerdeki Hababam Sınıfı üyeleri, yalnızca askeri disipline uymakla kalmamış, aynı zamanda kendi eğlenceli tarzlarını da askeri hayata entegre etmekten çekinmemişlerdir. Kışlada sabah erken saatlerde yapılan sayımda bile, Hababam Sınıfı'nın neşesi ve şımarıklıkları dikkatlerden kaçmamıştır. Eğitim birliklerinde verilen talimatlara uymak yerine, Hababam Sınıfı'nın üyeleri kendi kurallarını oluşturmuşlardır.

Cevat, Camilla'yı kaçırmaya karar verir. Bu tehlikeli planın yürütülmesi için Ziya devreye girer. Ziya, Camilla'yı bir paket içinde Cevat'a ulaştırmak üzere Şahin'i seçer. Şahin, İzmir'den İstanbul'a doğru yola çıkarak bu paketi taşımakla görevlendirilmiştir. Yolculuğu boyunca Altan ve Gürkan adında iki garip karakterle karşılaşır. Şahin, İzmir'den İstanbul'a Camilla'yı getirmek için yola çıktığında heyecan içindedir ve bu önemli görevi başarıyla tamamlamak için dikkatli olması gerektiğinin bilincindedir. Elindeki paketin içinde Camilla'nın güvenliğini sağlamak ve Cevat'ın beklentilerini karşılamak için elinden geleni yapmaya kararlıdır. Yolculuğu sırasında Şahin, Altan ve Gürkan adındaki iki tuhaf figürle karşılaşır.

Tayfun, Ateş adında tanınmış bir suç liderinin yanında çalışmaktadır. Son zamanlarda, Ateş'in mülkünden kaybolan eşyalarla ilgili olarak Tayfun'un suçlandığına dair şüpheler bulunmaktadır. Ateş, Tayfun'u bu kaybolan eşyaları 10 gün içinde geri getirmesi ve ayrıca 50 bin dolar ceza ödemesi konusunda tehdit etmektedir. Tayfun, bu büyük miktardaki parayı temin etmek için çeşitli yollar aramaya başlar ve bu süreçte Dolapdereli Sabri'den yardım talep etmeye karar verir. Sabri, Tayfun'a bu parayı kazanmanın mümkün olabileceği bir yol olarak illegal kumarhane işini önerir. Tayfun, bu iş için uygun bir mekan olarak arkadaşlarından biri olan Özgür'ün evini düşünmeye başlar.

Üç farklı adam, hayatlarının en zor dönemlerinden geçerken, kendilerini beklenmedik bir şekilde aynı bayi toplantısında bulurlar. Her biri, kendi kişisel sorunlarıyla başa çıkmaya çalışırken, tesadüf eseri bir araya gelmeleri, onları bambaşka bir yolculuğa sürükler. Bu rastlantı, başlangıçta sıradan bir olay gibi görünse de, kısa sürede karmaşık bir planın içine çekilmelerine neden olur. Toplantı sırasında, her biri kendi zorluklarıyla mücadele ederken, aniden gelişen olaylar onları çılgın ve heyecan dolu bir maceranın içine çeker. Bu üç adam, yaşadıkları sıkıntıları bir kenara bırakıp, birbirlerine destek olma kararı alarak, aralarındaki yabancılığı aşmaya çalışırlar. Zamanla, birlikte hareket etmenin getirdiği dayanışma ile ortak bir hedefe ulaşmak için çaba gösterirler.

İki yakın arkadaş, bir tamir atölyesinde otomobil boyacısı olarak görev yapmaktadır. Bir gün, gayrimenkul acentesinde çalışan bir arkadaşları, otoparkta bulunan bir aracı çekmelerini istemiştir. Bu isteği geri çevirmeyen dostlar, yardımseverlikleriyle tanınan karakterleriyle hareket ederek aracı otoparktan alırlar. Ancak, bu olayın ardından, arabanın sahibi trajik bir şekilde ölü olarak bulunur. Tamir atölyesinde birlikte çalışan bu iki samimi dost, bir gün boyama işleriyle meşgulken, gayrimenkul acentesinde görevli bir arkadaşları yanlarına gelir. Arkadaşları, otoparkta terkedilmiş bir aracı çekmeleri için onlardan yardım ister. İkili, dostlarının bu talebini kırmayarak hemen harekete geçerler. Fakat, bu yardımseverliklerinin sonucunda, arabanın sahibi ne yazık ki hayatını kaybetmiş olarak bulunur.

Bu hikâye, yaramazlık peşinde koşan 9 yaşındaki bir çocuğun komik bir kaos yaratmasıyla başlar. Çocuk ve arkadaşları, mahallenin en sert çocuğunun dikkatini çekmeye çalışırken bir dizi eğlenceli olayın fitilini ateşlerler. Bir sabah, güneş yavaşça doğarken, mahalle huzur içinde uyanır. Ancak bu sakinlik, çocuğun evinden yükselen kahkahalarla bozulur. Çocuk, uykulu mahalleye enerji katarken, muziplik yapmaktan asla vazgeçmez. İlk hedefi, mahallenin en korkulan çocuğuyla tanışmaktır. Ona karşı bir saygı kazanmak amacıyla, çocuk ve arkadaşları kendi küçük planlarını devreye sokarlar. İlk adım olarak, evlerinin önündeki çimenlikte tuhaf bir dans gösterisi düzenlemeye karar verirler. Çocuk ve arkadaşları, dans gösterisi için hazırlıklara başlarlar. Renkli kıyafetler giyip, komik hareketler öğrenmek için birbirleriyle yarışırlar. Her biri, en iyi performansı sergilemek için elinden geleni yapar. Dans sahnesi, mahalledeki diğer çocukların dikkatini çekerken, gülüşmeler ve kahkahalar havada uçuşur. Ancak, bu gösterinin asıl amacı, mahallenin en sert çocuğunun ilgisini çekmektir. Çocuklar, dans ederken bir yandan da onun yanına gelmesini umarak gözlerini kapıdan ayırmazlar. Sonunda, beklenen an gelir ve mahallenin en korkulan çocuğu, dans gösterisini izlemek için dışarı çıkar. Çocuklar, heyecanla onun tepkisini beklerken, kalpleri hızla atar. Danslarıyla onu etkilemeyi uman çocuklar, bir yandan da bu cesaretin getireceği sonuçları düşünürler. Mahalledeki bu komik ve cesur girişim, çocukların dostluklarını pekiştirirken, aynı zamanda eğlenceli bir kaosun kapılarını aralar.

Uzun bir süre boyunca Bizanslar ile Nacarlar arasında süregelen bir çatışma vardı. Bu savaş, Nacar çocuğunun, Bizanslı çocuğun yerine geçtiği o kritik anla sona erdi. İşte o anda, Bizans çocuğu ile Nacar çocuğunun yer değiştirmesiyle birlikte, olaylar zinciri komik ve ilginç bir hikâyeye dönüştü. Savaşın iki tarafı da birbirine karıştı ve sonuçları tamamen öngörülemez bir hale geldi. Bizans çocuğunun Nacarlarla yaşadığı maceralar, onun dünyasını köklü bir şekilde değiştirdi ve beklenmedik bir biçimde Nacarların yanında kendini buldu. Diğer yandan, Nacar çocuğu ise Bizans sarayında, geleneksel kurallar ve karmaşık siyasi entrikalarla dolu bir ortamda kendini buldu. Bu savaşın sona ermesiyle birlikte, her iki çocuğun hayatı da tamamen değişti. Bizans çocuğu, Nacarların renkli ve sıradışı yaşam tarzıyla tanıştı. Onların gelenekleri, alışkanlıkları ve mizah anlayışı, onu hem şaşırttı hem de eğlendirdi. Nacarların arasında geçirdiği zaman, ona cesaret ve özgüven kazandırdı. Artık savaşın getirdiği düşmanlık yerine, dostluk ve anlayışın önemini kavramaya başladı. Nacar çocuğu ise, Bizans sarayının ihtişamı ve karmaşası içinde kaybolmuştu. Protokollerle dolu bir dünyada, kendini bulmaya çalışırken, aynı zamanda Bizans kültürünü de anlamaya çalışıyordu. İki çocuk, yer değiştirdikleri bu yeni dünyalarda, birbirlerinin hayatlarını deneyimleyerek, savaşın getirdiği düşmanlıkların ne kadar anlamsız olduğunu fark ettiler. Bizans çocuğu, Nacarların samimi ve sıcak kalabalığında kendini bulurken, Nacar çocuğu da Bizans sarayının görkemli yapılarında ve geleneklerinde yeni bir kimlik arayışına girdi. Her ikisi de, farklı kültürlerin zenginliklerini keşfederek, savaşın ötesinde bir dostluk köprüsü kurmayı başardılar. Bu süreçte, hem kendi kimliklerini sorguladılar hem de birbirlerine olan anlayışlarını derinleştirdiler.

İyilikler Ülkesi'nin hükümdarı ve sultanı, tek kızları Cankız'ın Keloğlan ile evlenmesini istemektedir. Ancak Cankız, bu evliliği kabul etmemekte ve ebeveynlerini de üzmekten kaçınmaktadır. Padişah, son bir yıl içinde Keloğlan'ın yakın arkadaşı Cankuşoğlan ile birlikte birçok zorlu görevi başarıyla tamamladığını gözlemlemiştir. Bu görevler, dev bir yılanın derisini soymaktan, ormandaki on kaplanın tırnaklarını kesmeye kadar uzanan çeşitli zorlukları içermektedir. Fakat Cankız, her seferinde mızıkçılık yaparak Keloğlan ile evlenmekten kurtulmayı başarmıştır. Padişah, bu defa Keloğlan ve Cankuşoğlan'dan acımasız bir devin belindeki altın kemeri getirmelerini istemektedir. Bu yeni görev, İyilikler Ülkesi'nin geleceğini değiştirecek kritik bir adım olarak değerlendirilmektedir.